Türkiye’nin son 15 yıldaki her siyasi ya da gündelik olayında sosyal medyanın rolü yadsınamaz seviyededir. 

Hakim salıverir suçlu birini, sosyal medyada infial olur, aynı hakim, sanki salıveren de kendisi değilmiş gibi suçluyu tekrar tutuklatıp ceza evine koyar. 
Bir yerde bir haksızlık olur, bu haksızlığın haksızlık olduğuna hemfikir olan insanlar sosyal medyadan aynı gönderinin altında buluşur, kendi sayfalarında paylaşır, günlerce gündemden düşürmez ve bir de bakarız ki o haksızlık giderilmiş, haksızlığı yapanlar özür dilemişler. 

Twitter olmasaydı, gezi olaylarından, darbe gecesi darbeye karşı direnişin örgütlenmesinden bahsedebilir miydik?

Sosyal medya, kullanıcılarının bizzat içerik üreticisi olduğu, buna göre bazı olaylara yön verebildikleri, çağımızın en büyük icatlarından. 

ANCAK, GELGELELİM…
Sosyal medya aynı zamanda siyasilerin hemen her seçimde düştüğü bir tuzak. Kendileri gibi düşünen insanlara yaptıkları içeriklerin yine zaten kendileri gibi düşünen diğer insanlar tarafından beğenilip paylaşılması, izlenme rekorları kırması sonucu “bu sefer bu iş tamam” diye düşünmelerine sebep olan, hemen her seferinde de sonu hüsranla sonuçlanan bir süreç. 

Yerel seçimler yaklaşırken Manisa’daki adayların hemen hepsinin sosyal medyaya ağırlık verdiğini görüyoruz. 

Adaylar paylaşımlarında özellikle “gönül adamı” rolünde çıkıyorlar karşımıza. İhtiyar bir vatandaşla samimi samimi sarılıyorlar, pazarda bir teyzenin önünü kesip ne aldın bakalım diye sorguya çekiyorlar, ya da bir çocuğa artık çocukların bile gülmedikleri esprileri yapıp son üç aydır onunla yatıp kalktıkları yakalarındaki mikrofonlara kıs kıs gülüyorlar. 

Samimi olmak iyi, samimi gözükmek daha da iyi. (Ki, malumunuzdur bazıları samimi olmayı bırakın samimi gözükemez bile)

Ancak adayların unutmamaları gereken bir şey var. Samimi videoları çektikleri insanların çoğunun sosyal medya hesabının olmadığı gerçeği. Kentin en hoşsohbet esnafı ile şakalaşıp bunu videoya alabilirsiniz. Ama kentin en hoşsohbet insanı, yalnızca size yapmaz şakasını. O, tüccardır. Sizinle şakalaşır, oyunu başkasına verir. 

PEKİ OYUMUZU NEYE GÖRE VERİRİZ?
Sosyal medyadaki en arabesk paylaşımı yapana vermeyiz, bunu biliyoruz. Benim tahminim insanımız oyunu belli başlı birkaç farklı şeye göre veriyor. İlk ihtimal oyunu mevcuttaki başkana verenler. Bunlar risk almak istemezler. İyidir kötüdür, helal hoş olsun, alıştığımız adam nihayetinde derler. İkinci ihtimal, mevcut adaya kızıp istemedikleri bir diğer adaya oy verenler. Bunlar bir zamanlar mevcut başkanla arası iyi olan, şu an biraz kendilerinden uzaklaşmış, arayı yeniden düzeltme ihtimali olan ama yine de “abilerine” ufak bir ders vermek isteyenlerdir. Başkası da olsun istemezler; ama onların da oyu bir daha mevcut başkana yaramasın isterler.

İşin gerçeği biz millet olarak adayın çalışıp çalışmayacağına pek bakmayız. Oyumuzu O’na veririz ya da vermeyiz. Çünkü oyumuzu O’na vermek istemişiz veya istememişizdir: İşte bütün mesele bu. 

Örnekleri çoğaltmak mümkün. Vatandaş ise mağdur. Aday adaylıkları dönemi bitse, artık adayların kim olduğu açıklansa da kimin esprisine güleceğimiz belli olsa, diyorlar. Bu şekilde her aday adayının “milletimiz”i olmak onlara da yorucu bir mesai oluyor.