İnsan coşkulu bir anın içindeyken heveslenir. O coşku hiç bitmesin, hep coşkulu anın içinde kalsın ister. Çünkü iş ne kadar kötü, ne kadar çekilmez olursa olsun, o heves ve coşku hali bir şeylerin daha iyi olabileceğine inandırır insanı.
Romantik bir giriş oldu. Şuraya bağlayalım: Seçim coşkusu bitti ve bazı başkanlar belediye yönetmenin maalesef o kadar da matah bir şey olmadığını anlamaya başladı.
Seçimden sonraki doksan günde, bazı başkanların seçime hazırlanmayı, seçilmekten daha çok sevdikleri ortaya çıktı. Mitingler, afişler, coşkulu konuşmalar onları sarıyor, risk almadan, birilerini yönetmek zorunda kalmadan esip gürlemek işlerine geliyordu.
Ve seçim bitti, seçmenler evlerine gitti, evlerinde hizmet beklemeye başladılar. İşin zorluğu başlamış oldu.
Yunusemre Belediyesi’nde belediye başkan yardımcılıklarına yanlış isimler atandı. Başkan Balaban’ın “Abi” diye hitap ettiği yardımcısının şu anda uçan kuştan gelir sağlamaya dönük projesi üzerinde çalıştığı biliniyor.
Akraba kadrolaşması illetinin bulaştığı görülen belediyedeki “abi”, ilk önce oğlunu işe aldı, sonra bir de ona iş uydurdu. “Kent Orkestrası” adı altında bir iş kapısı oluşturuldu, orkestra şefi de oğlu oldu.
Anlatılan bir hikayedir: Anadolu’nun savaş zamanlarında yoksul bir kadının evine kaymakam, jandarma komutanı, başöğretmen v.s bir sebeple resmi bir ziyarete gitmişler. Kadın evde ikram edecek bir şey bulamayınca “bari size biraz oynayayım” diyerek, kalkıp göbek atmaya başlamış.
Bu da ona benziyor. Belediyeciliği öğrenirken orkestra kurarak bari biraz neşelenelim istediler herhalde.
Oğlu iyi bir orkestra şefi olabilir, iyi bir müzisyen olabilir. Eğer öyleyse elbette bu değere sahip çıkılır. Ancaaak, daha dakka bir gol bir, seçimlerin üstünden iki ay bile geçmemişken, belediyenin tek eksiği orkestraymış gibi alelacele istihdam kapısı yaratılırsa bu eleştirilir.
“Aman yanlış anlaşılır” “Bunca yıllık CHP’liler dururken başkası olmaz” diye düşüne düşüne, belediyenin üst yönetim kadrolarına liyakatleriyle değil, uzun yıllardır CHP’li olmalarından kaynaklanan “hak etmişlikle” kişiler getirildi. Belediye yönetmemiş, daha doğrusu belki de bu denli büyük herhangi bir organizasyonda hiç bulunmamış kişiler, şimdi ne yapacaklarını bilmez vaziyette kalakaldılar.
Selam verenin borçlu çıktığı belediyeye diğer kurum-kuruluş yönetimleri hayırlı olsuna gitmekten korkar oldular. Çünkü gördüklerinden bir şeyler istiyor, her teması gelire dönüştürmeye çalışıyorlar. Tüm bunları da seçim zamanının “coşkusu” ile yerden yere vurdukları “antika” mobilyalarda otururken yapıyorlar.
Sayın Başkanım, korkma, yeni mobilyalar al. Bunları da depoya kaldırt. “İsraf düzeni” diye basın önünde bas bas bağırdığın koltuklarda daha fazla oturmak sana yakışmıyor. Belediyede paranın olmadığına dair artık daha fazla konuşma. Sen Atatürkçü adamsın. Atatürk’ün 1920’de resmen devraldığı ülkemizin o günkü hali, hiç şüphesiz bugünkü Yunusemre Belediyesi'nden kötüydü. Ulu Önder’den biraz daha ilham al.
Ayrıca, Cumartesileri ot çöp toplamaktan, her hafta “halkı” dinlemekten vazgeç. Bir belediye başkanının bu kadar boş vakti olmamalı. Her belediye hizmetini kendin yapamazsın. Bu haftasonu çöp topladın, bir sonraki haftasonu vidanjöre geçip tıkalı kanal mı açacaksın?
Gelelim Büyükşehir ve Şehzadeler’e…
Yunusemre’ye göre kat kat iyi durumdalar. Ferdi Zeyrek daha akıllıca hamleler yapıyor. Önemli yerlere kritik atamalar yapıyor. Atilla Efendioğlu’nun geçmişte AK Partili bir belediyede başkan yardımcısı olmasına aldırış etmeden aldı, danışmanı yaptı. Efendioğlu teknokrat biri. İşini iyi bilir, faydalı olmaya çalışır. Şovanizme, particiliğe prim vermez pek öyle. En doğrusu da budur zaten.
Gülşah hanım ise kadın olmanın pozitif ayrıcalığı ve pozitifliği ile iyi şeyler yapacak izlenimi veriyor. Merkezde çöp toplama konusunda biraz aksaklıklar var. Yaz aylarında geç toplanan çöp kadar eziyet veren çok az şey vardır. Gülşah hanım’ın bu konuya biraz eğilmesi lazım.