SİYASET

Arınç’tan "Dilruba" açıklaması

TBMM eski başkanı Bülent Arınç, Dilruba Kayserilioğlu’nun tutuklanıp serbest bırakılmasının ardından bir açıklama yaparak, “Şu anda cezaevlerinde 350.000'in üzerinde insan tutuklu ve hükümlüdür. Cezaevlerini boşaltmak ve suç işlemeyi önleyici tedbirler alacağımız yerde hiçbir adli tedbir bile uygulamadan insanları cezaevine göndermek neyin nesidir?” dedi.

TBMM eski başkanı Bülent Arınç, Dilruba Kayserilioğlu’nun tutuklanıp serbest bırakılmasının ardından bir açıklama yaparak, “Şu anda cezaevlerinde 350.000'in üzerinde insan tutuklu ve hükümlüdür. Cezaevlerini boşaltmak ve suç işlemeyi önleyici tedbirler alacağımız yerde hiçbir adli tedbir bile uygulamadan insanları cezaevine göndermek neyin nesidir?” dedi.

Bülent Arınç’ın açıklaması şu şekilde:

Geçtiğimiz günlerde bir sokak röportajındaki sözleri sebebiyle tutuklanan ve daha sonra tahliye edilen Dilruba Kayserilioğlu isimli kişinin CHP tarafından kahraman haline getirildiğini ve bir toplantıda en ön sırada Genel Başkan Özgür Özel ile yan yana oturtulduğunu gördükten sonra bir süre evvel hazırladığım ama bir tartışma konusu olmasın diye kenarda tuttuğum açıklamamı şimdi yapmak istiyorum. Bu ve benzeri olaylarda yaratılan suni kahramanların hem düşüncemize hem de iktidarımıza verdiği zararı görmezden gelemeyiz. Anayasanın 26. maddesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 10. maddesi ifade özgürlüğünü tanımlamakta ve özelliklerini belirtmektedir. Elbette hiçbir özgürlük sınırsız ve mutlak değildir. Ancak uluslararası sözleşmeler ve anayasada kabul edilen tüm özgürlüklere nazaran ifade özgürlüğünün özgürlüklerin bileşkesi olduğu ve hürriyetlerin kaynağı olarak bilindiği herkesin malumudur. Literatürde ve uygulamalarda ifade özgürlüğünün en güzel tarifi şu olmuştur: "Kimsenin hoşuna gitmese de şiddet çağrısı ve hakaret içermeyen düşüncenin ifade edilebilmesi ifade özgürlüğünün temelidir." Bir arada yaşayabilmenin ön koşulu sizin gibi düşünmeyenlere hoşgörü göstermek veya tahammül etmekten geçmektedir. Terörle mücadele kanununda 2019'da yapılan değişikliklerle "Haber verme sınırlarını aşmayan ve eleştiri amacıyla yapılan düşünce açıklamaları da suç oluşturmaz" cümlesi eklenmiştir. Yine özgürlük anlayışı o kadar gelişti ki eleştiri konusunda siyasetçiler için daha güzel bir tarif geldi. "Bir siyasetçi özel şahıslardan farklı olarak her sözünü ve eylemini bilerek kaçınılmaz biçimde basın ve halkın denetimine açar. Siyasetçi kendisine yönelik eleştirilere daha geniş bir hoşgörü göstermek zorundadır." Son günlerde sokak röportajı veya sosyal medyada gündeme gelen bazı konularda konuşan insanlar nezarete alınmakta hatta tutuklanmaktadır. En fazla eleştiri sayılabilecek bazı sözlerin suç haline getirilmesi bu konuşmanın veya herhangi bir şekilde açıklanan düşüncenin ifadelerine ciddiyet atfetmek suç olduğunu kabul etmek mantık dışıdır. En azından "saçmalamış" deyip gülüp geçilecek yerde olay abartılarak failini suni bir kahraman haline getirmenin kimsenin değer vermediği sözleri kamuoyuna mal etmek hiç akıl kârı değildir. Saçma, gülünç, değersiz, abuk sabuk deyip başımızı çevirebileceğimiz açıklamalara neden ciddiye alarak değer katıyoruz anlamak mümkün değil. Şu anda cezaevlerinde 350.000'in üzerinde insan tutuklu ve hükümlüdür. Cezaevlerini boşaltmak ve suç işlemeyi önleyici tedbirler alacağımız yerde hiçbir adli tedbir bile uygulamadan insanları cezaevine göndermek neyin nesidir? İktidara geldiğimiz 2003 yılı başından itibaren özgürlükler noktasında attığımız güçlü adımlarla en son 12 Eylül 2010 refarandumuyla da anayasaya çok güçlü hükümler koymuştuk. Bunun neticesinde de 2011'de %50 oy oranını yakalamıştık. Dolayısıyla bizi var eden reformcu kimliğimizle ortaya koyduğumuz özgürlükçü anlayışın bugün bu hallere gelmesinden üzüntü duyuyorum.